12 Eylül 2013 Perşembe

Gézi'den Doğacak Yéñi Ülkü: Giriş



Giriş.

Béşinci ayıñ 28'inde Gézi Parkı'nda éylem başladığında, olayıñ çévreci birkaç kişiden oluştuğu düşünülmüştü. Nétekim, o ayıñ soñ günü ile birden bire bir toplu direnişe geçildiğinde bir daha géri dönülemeyecek bir süreç başlayıvérdi. Bugün ise, gençliğiñ (tüm toplumuñ değil!) iki kesime ayrıştığını görüyoruz: çapulcular ile akgençlik. Ancak burada orantısız kolluk gücü dışında, orantısız bir şeyler daha var: bakış açısı.

Géziciler ya da Çapulcular diye adlandırılan kesimiñ ték bir rengi yok, içlerinde boyadıkları basamaklar gibi bir gök kuşağı var. Bu basamaklarıñ üzerinde, 90 kuşağınıñ ağır bastığı, kendini inanç-köken-yaşayış tabularından éyice kurtarmış, çévreci olduğu ölçüde barışçıl, barışçıl olduğu ölçüde de tüm düşüncelere yakşıgörülü bir gençlik duruyor. Yazı dizisiniñ ilerleyen bölümlerinde bu gençliğiñ néreden yétiştiği üzerinde duracağım.

Diğer yanda ise, tümüyle inanç érki üzerinden sataşan, kendinden olmayanlara karşı orantısız baskıcılık ve şiddet yanlısı, AKP-cemaat güdümünde veya kendini AKP'niñ gençlik kolları gibi gören bir gençlikten söz édiyoruz. Tabî ki burada söz édileniñ, gençliğiñ kesimleri olduğunu, AKP'ye oy véren ya da inançlarını korumaya yönelik olarak Gézi direnişine éyi gözle bakmayan toplum kesiminden ayrı tutulması gerektiğini vurgulamalıyım. Yazınıñ soñraki bölümlerinde akgençliğiñ nasıl yétiştirildiğini irdeleyeceğim.

Péki, böyle bir ayrışma nasıl oldu? 


Bunu geçmişiyle irdelemeden önce, kuş bakışıyla Atatürk'üñ néler yaptığını, yaptıklarınıñ bugün néce değerlendireleceği konusundaki öngörülerimi yazma niyetindeyim. Bu noktada, Gézi Direnişi'niñ kesinlikle Atatürkçü ya da Kemalist ya da Ulusalcı bir çizgide olmadığını, dahası, kaynağınıñ da Atatürk olmadığını da éyi bildiğimi bélirtmeliyim. Daha géñel olarak, Gézi direnişiniñ hiçbir partiye de mâl édilemeyeceği her zaman vurgulanmalıdır. Bunuñ yanında, Gézi Direnişiniñ, Atatürk dahil herhangi bir öndere de mâl édilemeyeceği, bugün ve bence yarın da vurgulanasıdır. 

Nétekim, Gézi direnişindeki éylemcileriñ görüşleri arasında TGB'liler gibi Atatürk'e taparcasına bağlı olanlarıñ yanında (bkz: "Mustafa Kemâl'iñ Askerleriyiz!"), BDP'liler gibi Atatürk'e karşı olanlar da, o ya da bu şekilde bulunuyordu. Ayrıca, Gézi direnişiniñ eñ odakta duran özelliği, hiçbir aşamasında önderli bir direniş olmamasıdır (bkz: "Mustafa Keser'iñ Askerleriyiz!"). Öndersizlik, ülkeniñ parklarında kurulan semt meclisleri veya forumlarına da olduğu gibi taşınmış, örgütlenme biçimi artık bu hâliyle kanıksanmıştır. 

Démeli, direnişiñ, bu nédenlerle, Atatürk kaynaklı olmadığı açıktır. Dahası, hiçbir ülküye de (yânî ideolojiye) yamanamayacağı karşı kitlelerce de açıklık kazanmış görünüyor. Ülkücüleriñ (önderlerine rağmen) orada bulunmaları, solcularla birlikte baskıcı hükümeti éleştirip gaz yemesi, solcularıñ ulusalcılarla birlikte slogan atması, barikat kurması, ulusalcılarıñ BDP'li éylemcilerle dayanışma içinde olması (ara sıra bayrakla ve posterle ilgili küçük gerginliklere néden olduysa da) Gézi direnişiniñ partilileştirelemeyeceğini ortaya çoktan koymuştu. Zâten Gézi Direnişi'niñ bu siyasi düzene karşı bir direnme olması bunu gerektirdi (bkz: partiler yasasınıñ değiştirilmesi isteği).

Bu yazı dizisinde ayrıntılarına yér véreceğim görüşüme gelirsek; gelecekte oluşacak yéñi bir ideolojiniñ, yéñi bir ülkünüñ ilk adımınıñ Türkiye Cumuriyeti'niñ kurucusu M. K. Atatürk tarafından, ikinci adımınıñ ise Gézi Parkı'nda direnip tüm ülkeye barışçıl bir güç sağlayan 90'lı kuşağı tarafından atıldığıdır. Bu, yazı dizisi boyunca ayrıntılandırılacak bir öngörüdür. Önce ilk adımı irdeleyeyim. Belki de buna sıfırıncı adım démek daha doğru olur (bkz: Termodinamik yasalarınıñ numaralandırılması).

Mustafa Kemâl Atatürk'üñ Gençliğe Seslenişi, bıktırıcı bir biçimde çok dillendirildiği için önemini ve añlamını yitirmiş gibi gelse de, gençlik odaklı çok önemli bilgiler içermektedir. Bunuñ yanında Bursa Nutku'nda çizilen Türk Genci tanımı ve bétimlemesi de büyük ölçüde tamamlayıcıdır. Hem Gençliğe Sesleniş hem de Bursa Nutku éle alındığında, Atatürk'üñ gençleriñ ana étmen olduğu bir gelecek tasarladığı kolaylıkla añlaşılabilir. Ancak bu konuda ayrıntılı bir doktrin yérine uygulamaya yönelik bilgiler bulunmaktadır.

Gençliğe Seslenişte, ülkedeki eñ kötü durum karşısında Türk Gençliğiniñ duruma él koyması gerektiği ayrıntılarıyla añlatılırken, Bursa Nutku'nda ise bir genciñ nasıl demokrat olabileceği, nasıl devletiñ işleyişini düzeltebileceği ték ték söylenmiştir. Né yazık ki, Atatürk'üñ Gençliğiñ bütününe ilişkin başka bir yapıtına deñ gelmek olanaklı değildir. Yiñe de kimi söylemleri ile uygulamaları bir izlenim vérebilir.

Bu yazınıñ konusu, Atatürk'üñ yaptıklarını añlatmak değildir. Ancak kuş bakışı bir görüntü vérmek açısından Atatürk'üñ yaptıkları değerlendirilmeden 90'lı kuşağıñ né yaptığını añlamak, onlarıñ sağ duyusunu henüz görememiş kesimler için güçleşecektir. Daha doğrusu, Atatürk'üñ, Cumhuriyeti kuran yétke olarak, gençlere ülkeniñ bozulan yapısını düzeltmeleri için de meşru zemin sağlamış olması, 90'lı kuşağıñ başlattığı Gézi Direnişi'ni tümüyle meşru kılmaktadır (özellikle Bursa Nutku ile).

Atatürk'üñ her şeyden önce 1923'te Halk egemenliğine dayalı bir yönteim biçimi gétirmesi, bugünkü tabanı oluşturmuştur. 1924'te "Halifeliğiñ Cumhuriyet ve Meclis kavramlarınıñ zâten kapsamında bulunduğu" gerekçesiyle Hilâfet makâmını kaldırması, ardından 1928'de ise inanç özgürlüğü ilkesi gereği laikliği/sekülerizmi gétirmesi bu topraklarda eñ soñ Anadolu Selçuklularında bulunan hoşgörü ortamını añımsatmıştır. Cumhuriyet tarihinde ték bir gün bile başbakan olmamış olan Atatürk'üñ, İsmet İnönü'nüñ uygunsuz tutumlarına karşın, demokrasiyi gétirmese bile tabanını oluşturması, ilk adım olarak görülmelidir. Ancak bu yapılanlarıñ özünde işçi érkini ve sosyalist bir yönetimi gétirme özvérisi olduğu da savunulagelmiştir. Bunuñ öyle olmadığı éyi bilinmelidir.

Türk solunda yaygın olarak bazıları, Atatürk'üñ özünde komünist/sosyalist görüşte olduğunu ancak dönemiñ koşulları gereği bunu açıkça uygulayamadığını savunsa da; bunuñ gerçekle bir ilgisiniñ olmadığı béllidir. Atatürk döneminde Rusya ile yakın ilişkilerde bulunan birçok Paşa'nıñ varlığı, Atatürk'üñ bildirilerinde hep "Ey Müslüman kardeşlerim ve komünist yoldaşlarım" diye hitâp étmesi, dönemiñ koşullarınıñ hiç de düşünüldüğü gibi olmadığını göstermektedir. Türk solundaki bu tutumuñ, Atatürk milliyetçiliğini kullanarak sosyalist bir érk için yol açmak olduğunu sanıyorum, tıpkı AKP'niñ inancı kullanarak érk olmaya çalışması (büyük ölçüde de bunu başarması) gibi. Nétekim, ulusalcılarıñ (bkz: CHP'niñ bir kesimi, İşçi Partisi ve Türkiye Gençlik Birliği, Atilla İlhan'ıñ dip gürültüsü, Banu Avar'ıñ hitap éttiği kitle), birçok kéz Atatürk ile Ché'yi ilintilendirmesi (bkz: öldürüldüğünde sırt çantasında Nutuk bulunması savı), Atatürk'üñ devletçilik politikaları veya Atatürk'üñ Ruslarla olan yazışmalarındaki satır araları gibi öğeleri kullanarak yarattıkları ortam, samimi olmaktan uzaktır bence.

Konuya dönmem gerekirse, Mustafa Kemâl Atatürk'üñ yaptıklarını gelecekte oluşacak bir ülkünüñ sıfırıncı adımı olarak görmekteyim. Ondan bağımsız olarak, 90 kuşağı ve yanında omuz omuza direnen daha yaşlı kuşaklar, bu Haziran'da birinci adımı atmış bulundular. Aynı gençlik, polis tarafından Gézi Parkı'ndan çıkarılmanıñ soñucunda ülkeniñ dört bir yanındaki parklara çekilerek direnişiñ taban örgütlenmesi ile ilgili olan ikinci adımı atmış oldular. 

Fosforlu kédi gözlerörö-- aman -- gelecekteki olaylar ise bu gençliğe yol gösterecektir.

Bir soñraki bölümde Çapulcularıñ nasıl olup da böyle barışçıl ve çevreci bir yapıda yétiştiklerini geçmişiyle inceleyeceğiz.