27 Mart 2014 Perşembe

Yolsuzluk+Kışkırtıcılık ile yasadışı Dinleme Suçları

Bugün de bir ses kaydı ve dökümü yayınlandı [1] [2].

Bu kéz, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve TSK Genel Kurmay 2. başkanı Yaşar Güler, Suriye ile savaşa bir şekilde girmekten, Suriye'deki muhalif örgütlere silah ve mühimmat göndermekten ve bunlarıñ ayrıntılarından söz édiyorlar.

Ses kaydı ve dökümü ile ilgili Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, diñlemeniñ gerçek olduğu kabul édilmiş oluyor (montaj, düblaj değil). Açıklamada, diñlemeniñ vatan hainliği olduğu dile getirilmiş.

Diñlemeniñ içeriğinde yolsuzluk yok. Ancak Türkiye'yi savaşa sürükleme, komşumuzdaki iç savaşı körükleyip kışkırtma ve komşudaki iç savaşta yanlı olma gibi büyük suçlar var!

Péki, bu diñlemeler de suç mu?

Kesinlikle suç! Nédeni, yasadışı olmaları ve siyâsî malzeme olarak kullanılmaları [bkz: Anayasa 20., 22. ve 25. maddeler ile TCK 132-133. maddeler].

Öte yandan, yolsuzluk, ulusa ihânet, kışkırtıcılık, savaş çığırtkanlığı çok daha büyük suçlardır [bkz: TCK 13, 155, 161, 204-205, 207, 235-236, 239, 245, 247, 250-252, 254-255, 257-258, 266, 282, 302-308].

Benim görüşüm; ikisiniñ de suç olarak éle alınmaları soñucunda, önce AKP dénilen suç örgütünüñ ardından da Hizmet dénilen dérin yapılanmanıñ yargılanması gerektiğidir.

Bir taşla iki suç -aman- kuş, démek istedim.

Soñra sıra irili ufaklı meclisteki diğer suçlulara gelir. Henüz AKP veya Hizmet kadar örgütleşememiş, daha çok bireysel yararcılık yapan birçok muhalefet vekili de bulunmaktadır (hem CHP'den hem MHP'den). Bir de kendi hâlindeyken iki ateş arasında kalan Kürtleriñ adını sürekli ağzına alarak etnik siyâset yapan vekiller bulunmaktadır (BDP/HDP'den).

Önce büyük balıkları yakalamak gerekecek. Bu balıklarıñ yakalanması, Türkiye'niñ başına gelen eñ büyük sınav olacaktır.

Hadi bakalım...


26 Mart 2014 Çarşamba

Üleşik Yönetim Düzeni

Üleşik Yönetim diye adlandırdığım bir devlet düzenini konuşacağım bu kéz. Burada üleşmek "paylaşmak, taksim étmek, eşitçe dağıtmak" kavramını uygun bulduk (yaptığımız tartışmalardan ötürü Osman Onur Öztürk sağ olsun). Çünkü, biraz soñra göreceğiñiz üzere bu añlatacağım düzen, devlet yétkileriniñ yürütme üyeleri içerisinde dağıtılıp suistimâl édilebilecek yétkileriñ bireylerde kalmaması amacını taşıyor. Bu da başbakansız/başkansız bir yürütme érki veya belediye añlamına geliyor.

Baş(ba)kansız déyince, Fransa'nıñ 1795-99 arasındaki yönetim biçimi olan veya bugün İsviçre'nin başbakansız bakanlık düzeni olarak bilinen, Yönetici Düzeni (Directiorial System) gelmesin usuñuza. Benim irdelemek istediğim çok daha başka, çok daha "doğrudan demokrasi" içeren bir düzen.

Nédir?


Yürütme érkini iki düzeyde ele alırsak, başbakanlık ve belediye başkanlığı yérine (Türkiye çapında) üst bakanlıklar ve (il çapında) yérel bakanlıklar düşünüñ. Üst bakanlar, TBMM tarafından séçilirken yérel bakanlar, il meclisleri (bugünkü belediye meclislerine denk) tarafından séçilir olacak.

Bugünkü düzene göre, tüm yürütme érki atamalarla oluşturuluyor. Halk ise yalñızca başbakanı séçiyor (nitekim vekilleri değil, partiyi séçiyoruz!). Tüm yürütmeyi de baştan aşağı o başbakan bélirliyor. Oysa atama yordamlı devlet yönetimi, askerî düzene yakındır. Bu añlayış bırakılmalıdır. Nitekim devlet, artık sivil bir érktir (eski çağlarda değiliz!).

Yérel bakanlar, yéterince çok sayıda olmalıdır. Çünkü Üleşik Düzende, yürütmelik kararları halk ile devlet ortak almak durumunda. Bu da sözcü dénilen bir makamla ve istemci (talep éden) dénilen başka bir makamla olanaklıdır.

Yürütmelik bir sorun söz konusu olduğunda (örneğin bir okul yapılması), sözcü ve istemci dénilen makamlar, bunu yürürlüğe önerecekler. İlgili Yérel Bakanlığıñ herhangi bir yérel bakanı ise, bu öneriyi inceleyecek ve karara varacak. Bu karar, istenirse başka yérel bakanlara başvurularak uzlaşmak için üst bakanlığa aktarılabilir. Bir bakıma mahkemeler gibi; tek ayrımı, yargı kararı yérine yürütme kararı olması.

İstemci makamı, halktan herhangi biri veya bir sivil toplum kuruluşu veya bir dérnek olabilir. Bir bakıma yargıdaki davacı gibi. Sözcü ise, adı üzerinde, devletin bu sorunla ilgili sözcülüğünü üstlenen bürokrattır, bir bakıma savcı gibi. Bu durumda, beñzetmemiz yérel bakanı hakimle denk tutar. Bakanlar ve sözcüler, ayrıca, Kamu Yönetimi üzerine öğrenim görmüş olmalılar. Bu da hakim ve savcılarıñ hukuk öğrenimli olmalarına beñzetilebilir.

Bakanlar ve sözcüler, bireysel olarak aday olup il meclisince séçilir. İl meclisi, tıpkı bugünkü gibi (belediye séçimleri gibi) yérel seçimlerde oluşturulur. Yurttaşlar, partiye değil adayıñ kendisine oy basar. Bu durum geñel séçimler için de böyledir.

Partiler, siyâsî içerikli dérneklerden başka bir añlam taşımayacaklarından Siyâsî Partiler Yasası, Séçim Yasası olarak değiştirilmiş olacak. Ayrıca seçimler, Borda sayımına göre yapılırsa, adaylarıñ eñ çok oy alıp da çoğunluk diktatörlüğü yapmaları engellenecek, onuñ yérine eñ çok uzlaşılan adayıñ séçilmesi böylece her bireye karşı eşit sorumluluk duyması sağlanacak.

Gerçekçi uygulaması.

Böyle bir düzeniñ gerçekliğe kavuşması da öyle uzak değil bence. Nitekim, bunuñ bir geçiş dönemi olması kaçınılmazdır.

Geçiş aşamasında, adım adım bugünkü meclis, önce parti baskısından arınır. Partiler değil de vekilleriñ kendisi séçim konusu oldukça bakanlıklarda, belediyelerdeki bakan, başkanıñ ve yürütmeniñ başındaki başbakanıñ; yétkileri azaltılacak. Tıpkı Cumhurbaşkanı makamınıñ yétkileriniñ zaman içinde azalması gibi, bu da olacak. Özellikle yolsuzluklar ve ihanetler arttıkça bu, yüksek bir beklenti durumunu alacak.

Yétkileri azalmış olan parti başkanları, belediye başkanları, bakanlar ve yardımcılarıyla birlikte başbakan; artık temsili olarak görüldükleri zaman yavaş yavaş yukarıdaki gibi kavramlar ortaya çıkacaktır. Kısaca yavaş ve deñeme-yañılma yordamlı bir süreç soñunda bu düzene ulaşılabilir. Halkıñ bu konudaki sıklaşan talepleri ise, süreci hızlandıracaktır.



22 Mart 2014 Cumartesi

Borda sayımı: Çok Séçenekli Oylama Düzeni

Türkiye'de yérel séçimlere 8 gün kalmışken séçimleriñ daha uzlaşmacı bir düzeneğe nice érişeceğini tartışmak, kimileri için işten bile değildir. Bu yazınıñ amacı, daha uzlaşmacı olduğuna inandığım bir séçim düzenini konu alacak. Bu oy yöntemine Borda oy düzeni dénir, çünkü 1770'te Fransız matematikçi, doğabilimci ve siyasalcı Jan-Şarl de Borda (Jean-Charles de Borda) tarafından ortaya atılmıştır.

Yérel séçimleri örnek vérmekle başlayalım.

Bilindiği gibi, oy pusulası dénen yaprağa tek bir tercih yapılıyor. Bu, séçmene "kimi eñ çok yéğliyorsun?" sorusunu sormaktır. Ancak bir séçmen için tek yanıt olmayabilir. Nitekim, her kişiniñ görüşü ayrık olup görüşünü temsil édebilecek tek bir aday olmayabilir. Veya daha da karmaşığı; kimi istemediği belli olmasına karşın birkaç aday arasında kararsız olabilir. Özellikle alternatifsizlik durumlarında bu kararsızlık büyük bir séçmen kitlesi añlamına gelmektedir.

Bunu aşmanıñ bir yolu, birden çok séçeneğiñ séçilmesini sağlamaktır. Örneğin Ayhan, Bayhan, Cayhan, Çayhan ma Dayhan diye adaylarımız olsun. Ayhan ile Bayhan ABP'den, Çayhan ile Dayhan da ÇDP'den adaylıklarını koymuş olsunlar, ayrıca Cayhan bağımsız aday olsun.

Diyelim bir séçmen, siyâsî görüş olarak ABP'ye yakın olsa da Cayhan adlı kişiniñ de iyi bir aday olduğunu düşünmektedir, ancak Bayhan'ı da iyi bulmamaktadır. Bu séçmeniñ, şimdiki düzende yapabileceği tek şey, ya bağımsız adaya ya da Ayhan'a oy vérmek olacaktır. Bu da Ayhan (hatta ABP) ile Cayhan arasındaki oyları bölmek démektir. Bir de, adayıñ kendisine değil de partiye oy véreceği için parti içinden, séçmenimiziñ istemediği Bayhan "atanabilir". Oysa, iki adayı da doğrudan séçebilirse "Ayhan ile Cayhan'dan herhangi biri başkan olabilir" démiş olacağından oylar bölünmüş olmayacaktı. Bundan da iyisi, adaya oy vérdiği için, oyu partisiniñ eliyle istemediği bir adaya gitmemiş olacaktı.

Şimdi geliñ bunu bir düzenek hâline getirelim.

Önce iki yordamla karşılaşıyoruz:
  1. Yéğlenen adaylarıñ sırası, veya
  2. Yéğlenen adaylarıñ listesi
istenebilir.

Adayları "eñ sévilenden eñ az sévilene sıralamak", adaylar için bir ağırlık hesabı gerektirecektir. İlk yéğlemedeki (tercihteki) oylar doğrudan toplanır, ikinciler ikiye bölünüp, üçüncüler üçe bölünüp, ..., n'yinciler n'ye bölünüp öyle toplanır (n sayısı burada séçimde kaç yéğleme olacağını bildiriyor). Séçmenler tüm yéğlemeleri doldurmak gereğinde değil (oyların neye bölüneceği tartışmaya açıktır).

Adaylarıñ ağırlıksız listesi olursa bu kéz, böyle hesaplar yapılmaksızın, aday için kaç damga vurulmuşsa o kadar oy almış sayılıp, eñ çok oy almış aday kazanacaktır.

Sıralamalı olan séçim, daha ayrıntılı bilgi véreceğinden bence daha iyidir. Bu sayede, ilk tercihleriñ daha étkili olduğu ancak alternatif yéğlemeleriñ de hesaba katıldığı bir düzen olmuş olur.

Bunu yandaki görselde vérilmiş oylamada görelim.

1., 2., ve 3. tercihleriñ yazıldığı ve altında Borda sayımlarınıñ bélirtildiği görseldeki soñuçlara göre, eğer bu séçim yalñızca ilk yéğlemeler üzerinden yapılsaydı birbirlerine çok yakın oylar almalarına karşın Ayhan, Cayhan ma Çayhan arasından séçimi Çayhan kazanacaktı. Oysa yukarıda söylediğim biçimde Borda sayımı yapıldığında séçimi Ayhan kazanmış oldu. Çünkü Ayhan, ikinci ma üçüncü tercihlerde daha çok yéğlendi, bu onuñ Çayhan'a göre daha çok uzlaşılan bir aday olduğu añlamına gelir!

Çoklu séçim düzenini uygularken kimi güçlükler oluşacaktır. Örneğin oy pusulası adaylarıñ tümünü içerecek bu yüzden biraz büyük olacaktır. Nitekim, yéğlemeleri tek tek yazmak da ayrı bir güçlüktür. İlk yéğlemeyi ikincisinden ayırmak için ayrı damgalar mı kullanılmalı? Yoksa ayrı pusula ve sandıklar mı?

Benim görüşüme göre yéğlemeler için ayrı sandıkçıklarıñ olmasıdır. Bu tabi ki kağıt sayısını yéğleme sayısına katlayacaktır. Ancak zaten sayısal/dijital oylamaya geçilmesini savunmaktayım. Belki de daha ucuz bir yöntem de geliştirilebilir.